24 Aralık 2024

Erdoğan niye “kambura yatıyor?”

Mevcut Anayasa, yapmak istediği neyi yapmasına engel oluyor ki Anayasa’yı “kambur” diye tanımlıyor? Memlekette her gün bir gazeteci tutuklanıyor. Barolara dava açılıyor. Sadece doğrulanmış bir haberi yayınladı diye okuduğunuz bu internet gazetesi T24 hakkında soruşturma başlatabiliyor. Kamburdan kurtulursa ne yapacak, gerçekten merak ediyorum


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, her fırsatta “darbe Anayasası kamburundan kurtulmak” istediğini söylüyor.

Bu “kamburu” nasıl tarif ediyor, bu belli değil.

Kambur diye tanımladığı şey nedir, bilmiyoruz.

Kambur neden var, bu kamburu taşıyor olmamızın bize maliyeti nedir; bunları da bilmiyoruz.

Bir “kambur” benzetmesi var, hepsi bu kadar.

Aslında şu sıralar kendisine güveni daha da gelmiş görünüyor.

Davranışlarında ve konuşmalarında, açıkça vurgulamasa da Suriye’yi fetheden ikinci Türk komutanı edası seziliyor.

Olabilir, bir süre bunun tadını çıkarmasında sakınca yok.

Kendisinin Esad ile kankiş olduğu dönemlerde de Esad’ın aşağılık bir diktatör olduğunu söyleyen az sayıdaki Türkten biriydim; onun için Esad’ın devrilmesi nedeniyle yaşadığı mutluluğu paylaşıyorum.

Ama hazır böyle bir özgüven patlaması içindeyken niye lafı ağzında dolandırıyor, “kambur” benzetmeleri yapıyor da dilinin altındakini tam olarak ifade edemiyor?

Diklenmeden dik duran adama ne oldu?

İşte buna çok şaşırıyorum.

Kimden korkuyor olabilir?

Kendisi vesayeti bitirdi, Trump’tan Putin’e kadar herkes kendisine hayran ve ne kadar büyük bir lider olduğunu teslim ediyor ama iş “kambur” konusuna gelince; futboldaki gibi “kambura yatıyor”!

Kendisi şu anda Türkiye’nin tek yetkilisi.

Her şeyi o yapıyor, o biliyor.

Gerçi ekonomist olmadığı, ekonomi bilgisinin “bilgi kırıntısı” bile olmadığı da ortaya çıktı ama artık oraları geçtik.

Kupon arazi satışından tutun da kimin kimle ortaklık yapacağına kadar kendisi karar veriyor.

Bu kadar yetkili bir kişi!

Mevcut Anayasa, yapmak istediği neyi yapmasına engel oluyor ki Anayasa’yı “kambur” diye tanımlıyor?

Memlekette her gün bir gazeteci tutuklanıyor.

Barolara dava açılıyor.

Sadece doğrulanmış bir haberi yayınladı diye okuduğunuz bu internet gazetesi T24 hakkında soruşturma başlatabiliyor.

Kamburdan kurtulursa ne yapacak, gerçekten merak ediyorum.

Gazetecileri ev hapsinde tutmak yetmiyor da bir de ayrıca zindana atıp, Esad gibi işkenceye mi tabi tutmak istiyor?

“Yılan deveye boynun eğri demiş” atasözündeki gibi icraatının neresi doğru ki bu Anayasa’ya kambur diyor?

Zalimin adamlarına ibret olsun!

Dünyanın her yerindeki diktatörler ve diktatör özentilerinin kapı kulları, Esad örneğinden kendilerine dersler çıkarmalı. Bitmeyecek zannedilen her iktidar biter, diktatör kaçar kendini kurtarır, yapılanların hesabını vermek geride bıraktıkları küçük adamlara kalır

Suriye

Suriye diktatörü pılısını pırtısını bile toplamaya fırsat bulamadan kaçarken kimseye haber vermedi.

Rejimin kendisinden sonra en önemli adamlarına bile!

Aralarında kardeşi bile var. Sarhoş muhabbetindeki “kardeşimmm” gibi değil, bildiğiniz sözlük anlamıyla kardeş; “karındaş!”

İstihbarat örgütünün başı var ki BAAS rejiminde en önemli devlet yöneticilerinden biri.

Bizim “Ala Turka BAAS” rejiminde de böyle değil mi?

Bunların hiçbirine haber vermedi.

New York Times, Esad’ın kaçmadan önceki son saatlerini, Saray’daki görgü tanıklarını kaynak göstererek bir haber yayınladı.

Buna göre Saray’daki personel Esad’ın kaçtığından çok sonra haberdar olmuş.

“Saray’daki personel” deyip geçmeyin, bunlar en yakınları, danışmanları vs.

Benzetmek gibi olmasın ve Allah böyle bir şeyi bize göstermesin ama daha iyi anlatabilmek için yazıyorum mesela Mehmet Uçum, Jöleli, Hasan Doğan gibi en yakındaki insanlar bunlar.

Düşünün onların bile haberi yok!

Kardeşi Mahir ve istihbarat örgütünün başı deseniz yanlarına üst düzey askeri yetkilileri de alarak sessizce Irak’a tüymüşler. Onlar da kendi yakın çalışma arkadaşlarına haber vermemiş.

Esad, kaçacağını Mahir’e söylememiş, Mahir kaçacağını yardımcısına bile söylememiş!

Bu tablo bize bir tek şeyi anlatıyor:

Diktatör sadece kendisini düşünür.

“Bu ekip bana senelerdir yardım etti, her şeyi onların eliyle yaptım, onları da bu kargaşadan kurtarayım, benle Moskova’ya gelsinler, çaldığım para hepimize yeter” diye düşünmüyor.

Bitmiyor. En yakın destekçisi İran, “Esad’ın hayatta kalamayacağı sonucuna varınca” diplomatik ve askeri personelini Şam’dan sessizce çekiyor. Onlar da Esad’a haber vermiyor!

Onlar da “yahu bunca insanı kendimize alet ettik, çolukları çocukları ile ortada bırakmayalım” diye akıllarından geçirmiyorlar.

Tabii bu yazıyı okumalarına imkân yok, büyük olasılıkla Türkçe de bilmiyorlar ama bu durum hiç bitmeyeceğini zannettikleri iktidar süresince diktatöre kulluk edenler için bir alarm zili çalmalı.

Dünyanın her yerindeki diktatörler ve diktatör özentilerinin kapı kulları, Esad örneğinden kendilerine dersler çıkarmalı.

Bitmeyecek zannedilen her iktidar biter, diktatör kaçar kendini kurtarır, yapılanların hesabını vermek geride bıraktıkları küçük adamlara kalır.

Aranızda diktatör ya da diktatör özentilerinin hizmetinde olan kapı kullarını tanıyanlar varsa, bu yazıyı o dillere çevirip tanıdıklarına iletsinler.

Ben de böylece tebliğ görevimi yerine getirmiş olayım.

Zalimin askeri olmak zalim hayattayken belki iyidir ama hiçbir zalim, iktidarını sonuna kadar sürdüremez!

Ve genellikle hesabı da geride bıraktığı küçük adamlar öder!

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Erdoğan muradına erecek gibi

Suriye’deki gelişmelerin ardından AKP il kongrelerinin öne alınması da hesaba katılırsa ekonomide düzelme sinyalleri gelmeye başladığı anda öne alınmış bir seçim için konuşmaya başlayacağız gibi görünüyor

Müstemleke valisi mi, büyükelçi mi?

Suriye gibi ilişkilerimizi son derece hassasiyetle yürütmemiz gereken bir ülkeye meslekten bir diplomat bulunup da tayin edilememiş olması tuhaf... Türkler, Arapların ağabeyi değil. Suriye gibi yeniden ayağa kalkabilmek için yolun başında olan bir ülkeye, daha ilk günden Osmanlı güzellemeleri yapmak, akıllı bir dış politika değildir

“Şeytan” bu cinayetin neresinde?

Sinan Ateş cinayeti “ben bir suç örgütünün eseriyim” diye bağırıyor ama mahkeme heyetinin kulakları ağır işitiyor. Bir örgüt var, o maktulün “ipini çekmeye” karar veriyor ve ip çekiliyor! Hepsi biliyorlar ki bu örgüt, hapishanede yattıkları sürece onlara iyi bakacak, Yargıtay kararı bozunca da hepsi sokaklara geri dönecekler. Bunu beceremezlerse, hapishaneden firar ettiklerini duyarız

"
"